13 Mayıs 2013 Pazartesi

ilişkide ikna


“Bir ilişkinin başlaması için, iki kişinin de bunu istemesi gereklidir, ancak bitmesi için sadece bir kişinin bunu istemesi yeterlidir” Bakıldığında kuşkusuz hemfikir kalınılabilecek bir söylev. Ancak derinliğine inildiğinde sanki biraz yadsıyormuşuz gibi geliyor.  Bir ilişkiye başlamak istediğimiz zaman kendi isteğimiz önemli hale geliyor ve altın kuralda hileye başvuruyoruz, o da diğer tarafında istemesini sağlamak. İster gayet romantik yöntemlerle olsun ister feodal üstünlüğü kullanarak olsun her seferinde karşıdaki kişinin de bunu istemesini sağlamak temel edimimiz oluyor.
Bundan doğan ilişkiler de doğal olarak uzun süreli ilerlemiyor, daha doğrusu süreden ziyade mutluluk kaynağı bir ilişki olmuyor. İkna etmek dünyanın en eski edimlerinden biridir ki işte tam da bu nedenle sonsuz tecrübemiz ve bilgimiz var. Ancak ikna edilen kişi, kendi duygularından bağımsız olarak hareket etmiş olmuyor mu ? İkna anlık bir olay değil sürekliği olan bir durumdur. İknayı başarmış olsanızda bunu sürekli hale getirmek zorundasınız.  Bu durum da ilişkinin tamamı boyunca size yüklenen ve aşılması imkansız bir sorumluluk getirir, karşı tarafın yanı sıra kendi özgürlüğünüzü de elinizden alır. Bir gün artık bunu devam ettirmeye gücünüz kalmadığında otomatik olarak ikna edilen kişi altın kuralın ikinci bölümünü devreye sokacaktır ve ilişki bir kişinin isteğiyle bitecektir.

12 Mayıs 2013 Pazar

Ruby Sparks


Hayatında bir film ya da kitapta gördüğüm en belirgin narsist karakteri izlemek beni kendimden aldı. Özellikle oğlanın, kıza zorla kendini onaylattığı ve bunun sonuncunda kontrolünü kaybetmiş bir şekilde sevindiği sahnede, tüylerim diken diken oldu. 

Karşısındaki kişiyi sadece kendisini sevmesi için programlamaya çalışan bir adamın öyküsü, aslında ne kadar korkunç geliyor kulağa, ama bunu başarabilmek için kendimizi de parçalamaktan alamıyoruz.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Özgürlük


Geleceğin belirsizliği insanlar üzerinde ne kadar büyük bir korku yaratıyor, ben buna şahit oldukça bazı şeyleri daha net görebiliyorum. İnançların temelinde de bu yatıyor, bir şeye inanalar geleceklerindeki varoluşlarını da garanti altına almış oluyorlar.Duygularının insanlar tarafından nasıl algılanacağından şüphe duyup üzerine bir maske takarak gezenler bana Schopenhauer’ın “ gururum her şeyin üstündedir demek, başkalarının hakkımda ne düşündüğü benim öz isteklerimden daha değerlidir demekle eşdeğerdir” aforizmasını hatırlatıyor.ne kadar kolay sattınız kendinizi.

İnsanlar gelecekteki varoluşlarının üzerinde nasıl da kendilerini hak sahibi hissediyorlar, tıpkı babanın çocuğu üzerinde hissettiği bir hak gibi. Oysaki nasıl göremiyorlar gelecekteki varoluşları başka bir varoluş, insan anlık değil, zaman içerisinde bir varoluştur. Bu parametreyi nasıl atlıyorlar, aklım almıyor.
İnançlarına sarılıyorlar, onları yüceleştiriyorlar. İnançlar duyguları kontrol edebilecek yegane güç gibi görünüyor onlara, sözüm ona gelecekteki varoluşlarını, duyguların yaratacağı belirsizlikten koruyorlar. Güvenmiyorsunuz kendinize , hayatta kalamayacağınızı zannediyorsunuz, ama nasıl fark edemezsiniz bu şekilde hiçbir zaman gerçekten varolamayacaksınız!!

Acı çekmekten korkuyorlar, ama daha önce yaşamadıkları acılardan sadece. Öğrenilmiş acılarla yüzleşmek daha kolay geliyor insana bunu hiç mi bilmiyorsunuz, hiç mi tatbik etmediniz? . Acı yaşadıkça daha da özgürleşiyor insan ve dönüp baktığında geçmişine yaşadığı acılar sadece birer anı olarak beliriyor. Çocuklarının sokakta oynamasına izin vermeyen anneleri, babaları hatırlatıyorsunuz bana. Ne kadar yazık o çocuklara, büyüdüklerinde arabalarından inip sokağa çıkamayan insanlar olacaklar.

Gelecekteki varoluşlarınıza bir armağan mı vermek istiyorsunuz? Acı verin onlara, acıyla büyüsünler, büyüsünler ki her geçen gün daha da özgürleşsinler

10 Mayıs 2013 Cuma

TANIŞMA



Kız : neyi bekliyorsun ?
Adam : cesaretimi toplayamadım. Bakışların o kadar umarsız ki, insanın içine garip bir korku salıyor.
Kız çok içten gülerek:  hoşmuşsun gerçekten  ama sence de şu an bunları konuşmak çok budalaca değil mi ?
Adam : bahsettiğim tam da buydu işte-gülümser- ben de şu an sana etkili bir iltifatta bulunup, seni etkileyip, bu geceyi seninle birlikte geçirmeyi planlıyordum.
Kız: garip. Korku salmam mı iltifatın. Herneyse neden bu konusmayı uzatmaya çalışıyorsuz? Burdan başka yere geçelim demen yeterli oysa.
Adam : Burdan başka bir yere gidelim mi ?
Kız : beni ikna etmelisin
Adam : hadi gel benimle
Kız : tamam.

Burçakla tanışmaları bu kadar basit ve sıradan bir şekilde olmuştu. İnsan hiç bir zaman bir şeyin başlamasına karar veremez. Her zaman birdenbir başlamış olur ve geriye dönüp baktığında sürecin içerisinde belki de en az katkının kendisine ait olduğunu farkeder. İlişkilerde ise başlangıçlar milyonlarca tesadüfün bir arada olmasına bağlıdır.
İkinci gidilen barda sadece dans ettiler. Ortaokul yıllarında çok sevdiği bir arkadaşı  dansı ön sevişme olarak nitelemiş ve o yıldan sonra dans hep erotik bir başlangıç olarak görünmüştü ona. Dans sırasında beklenen yakınlaşma ve insanların kendilerini seyretmesini sağlayacak öpüşmeler başlamıştı.

Adam : bana geçelim mi ?
Kız: beni ikna etmelisin
Adam : hadi gel benimle
Burçak eliyle uzaklaştırıp dans etmeye devam etti. O anda Tuncay anladı ki bu kızı asla hafife alamayacaktı. Bir önceki iknasının kolay olmasının sebebi Burçağın onunla gelmek istemesi değil, oradan çıkma isteğiydi. Bunu farkettiğinde tekrar sokuldu ona.
Adam : Sana ot sararım
Kız : Şimdi benim dilimden konuşmaya başladın.

Eve girdiklerinde biraz ayılmaya başlamışlardı. Burçak hemen tuvaletin yolunu tuttu, Tuncay ise otun. İlk sigaralarını içerken birbirlerine oldukça yakın duruyorlardı. Son zamanlarda  Tuncayın hareketlerinde çok yoğun bir özgüven seziliyordu. Aslında sebebinin bakış açısı olduğunu gayet iyi biliyordu. Sorunları görmezden gelip güzel anların keyfini abartmak ve bundan kendisine bir pay çıkartmak yapmayı en iyi becerdiği şeydi. Sigaraları daha henüz bitmeden bu sefer kız bir sigara sarmaya yöneldi. Tuncay içine koyduğu ot miktarından, sigarayı sarış biçiminden aslında hiç de önemli bir süpriz yapmadığını farketti. Bir an için ne kadar şanslı olduğunu ve dans sırasında ne kadar da doğru bir adım attığını anladı.
Bütün gece seviştiler. Ottan kafaları güzelleştikçe sevişierek kendilerine geldiler. Ancak her sevişme sonrasında da keyif sigarası olarak yine sardılar. Hayatta bazı anlar vardır, bu an 1 dk da olabilir, bütün bir gece de. Hiç bitmemelidir o gece ya da hayat bitecekse işte böyle bir anda bitmelidir. Tuncay o gece 4. Sevişmelerinden sonra içtiği sigarada bunları düşünüyordu.

Sabah kalktıklarında burçak bir an nerde uyandığının  farkına varamamış bir görüntüdeydi. Boş gözlerle etrafına bakıyordu. Tuncay uyanmak istememesine rağmen kalkmak zorunda olduğu farketti. Bir kahve hazırladı ve bir an önce yalnız kalıp geçirdiği harika gecenin keyfini çıkartmak istiyordu. Bazen isteklerimiz çok yoğun olmasada davranışlarımızı her zaman için isteklerimiz yönlendirir. Tuncayın yalnız kalma isteği elbetteki Burçak’ı bir daha görmeme pahasına bir istek değildi ve  burçaktan gitmesini isterse bunun nereye varacağını da gayet iyi biliyordu. Ancak olan oldu ve hep aksi gibi davranmak istese de kız istenilmediğini farkettiği an gitmek için yeltendi ve tuncay karşı  koy-a-madı . Küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırmıştı, burçağın üzerinde gece dışarı çıktığı, askılı bir mini elbise ve fileli çorapları vardı.
Kız : Beni bu haldeyalnız başıma mı göndereceksin, hiç değilse arabama kadar benimle gelseydin.
İlk baharın ilk günleriydi ve hava hatırı sayılır derecede soğuktu.  Tuncay isteksiz ve bu isteksizliğini belli etmemeye çalıştıkça budala bir görüntüde kızla beraber çıktı. Çok sonraları bir gece, burçak o sabah yüzündeki ifadesinden dolayı ikinci görüşmeleri olduğunu söyleyecekti. Tuncayın cevabıysa içtendi: ağzında yarım ve sinsi bir gülümsemeyle : ben de sevişmemizden dolayı diye düşünmüştüm

Paranoya

İşte içindeki canavarı görmeye başladım tekrar. Kimyasallar bu kadar kuvvetli midir? Tek bir gece almadığında yalancı dünya hapını tekrar dönebiliyormusum geri. Canavarlar tekrar su yüzüne çıktı. Ağızlarının kenarından kan damlalarıyla birlikte jölemsi bir sıvı, sanırım amerikan sinemasından sahneler bunlar. Gelelim canavarın kişilik görüntülerine, sinsi,curetkar,haddini bilmez,kötülük isteğiyle bürünmüş. Tüm hareketleri kötülük amaçlıyor, aklından sadece daha ne kadar adileşebilirim geçiyor. İşte benim küçük canavarım. İçinize hapsolmuş her birinizin ve o iğrenç  sahte kimliklerinizin altında saklanıyor. Ben çağırmıyorum onu, siz yapıyorsunuz bütün kurguyu. Önce yavaş yavaş dişleri görünüyor, korkup irkilirsem hemen çekiyor dişlerini geri ve o gelgeç kimliğe bir anda bürünüveriyor. Çok akıllıdır o bilmezsiniz. Sonra tamamen gardım düştüğünde ben sizin sahte kimliğinize güvenmeye başladığımda b ir anda çıkıveriyor tekrar içinizde. Benim güvenimden besleniyorsunuz. O zaman cesur olun biraz, hiç vazgeçmeden hep o kirli yüzünüzle bakın yüzüme

Arayış


Bütün sevgililerimden ayrıldıktan sonra onların olmamı istediği kişi olmama ne demeli peki ? E. şu an olduğun kişiyi görsün diye neler istemezdin dimi ?  ama kendinden düşün. Başkasının ne düşündüğünü merak et, en azından onun düşünceleri üzerinden hayal kurmadan önce. E.yi görsen onun nasıl bir insan olduğunu umursar mısın ? nasıl bir hayat yaşadığı, nelere değer verdiği vs... bunlar çok umrunda mı olur ? sen de gayet iyi biliyorsun ki insanların kişilikleri çok sabit. Nasıl bir insan olduklarını donanımları belirlemiyor. Hiçbir zaman buna dikkat etmiyorsun. Bir insan sen onunla tanıştığın anda kalır ve öyle ölür. Yıllar geçse de sen ilk nasıl tanıdıysan o kişi senin için hep odur. O zaman bu zorlama gelişimin amacı biraz daha netleşmedi mi  ? kendin olmayı arıyorsun, nerde kaybettiğin çok açık ve buralarda bir yerlerde bulabilirsin. Yazılarının aralarında serpiştirilmiş halde Ali’ler göreceksin. 

Ontolojik cinayetler


Tuncay sigarasından uzun bir nefes çekti. Önemli bir konuşmaya başlamadan önce takındığı o
katlanılması uzmanlık isteyen çok bilmiş eda ile bakarken bir yandan da kaşlarını çatmayı ihmal
etmemişti.

Tuncay : İstediğim bu değildi:

Burçak alaycı bir ifadeyle : Tüm bunları yaparken ne olacağını düşünmüştün.


Başlarda eğlenceli bir yolculukken sonraları eziyete dönüşen düşüşler, paranoya krizleri aklını
oynatmasını sağlayacak derecede yoğundu.Sürekli yeni oyunlar icat edip yaşamını her geçen gün
biraz daha çekilmez hale getirmek son yıllardaki en büyük hobisi olmuştu.

Tuncay : Bu oyuna devam etmek istemiyorum.

Burçak artık iyice sinirli bir edayla : Halen daha bunu bir oyun olarak görüyorsun! Kulaklarını aç ve
beni iyi dinle. Bir şaka değil yaşamın, bir oyun hiç değil. Bu kadar insanı peşinden sürükleyip sonra bu
oyundu diyemezsin.

Tuncay yaşamı boyunca bir kaç kez tekrarlamıştı bunu, taa ergenlik yıllarında onlarca insanı solculuk
oyununda toplamış sonra da ben sıkıldım artık oynamıyorum deyip kenara çekilmişti. Burçak bundan
haberdar olsa kim bilir ne kadar keyif alırdı yüzüne vurmaktan.

Tuncay : Bir dakika orada durman gerekiyor. Ne yapıp ne yapamayacağımı sen karar veremezsin.
Burçak : Birisinin artık sana dur demesi gerekiyorsa neden bunu diyen ben olmayayım. Sanırım senin
üzerinde en azından bu kadar etkim var.

Tuncay artık rol yapmayı bırakıp mimiklerini hislerinin kontrol etmesine izin vermişti

Tuncay : Hiç bir zaman anlamıyorsun! Hayatım kocaman bir oyun. Bazen kurallarını kendim
koyuyorum bazen koyulmuş kurallara itaat ediyorum.Çatal sol elle tutulur

A- Ne kadar insan bu kuralı önemsiyor
B- Bu insanların hayatındaki etki puanı katsayıları ney.

Hareketlerimi yıllardır bu denklemler yönlendiriyor. Artık bundan sıkıldım. Tanrı iyidir, uyuşturucu
kötüdür, insanlar yaşamalıdır, hayvanlara eziyet etmemelisin, küfür etmemelisin, esnememelisin, içki
içmemelisin

Burçak konuşmanın doğal bir seyre girmesinden hoşnut bir şekilde atıldı

Burçak : Dur bir saniye, ergenliğe geri mi döndün yoksa demagoji mi yapıyorsun. Hayatın bu saydığın zırvalıklardan ibaret olmadığını bildiğimi gayet iyi biliyorsun. İşte şimdi o çok nefret ettiğin dindar liberaller gibi davranıyorsun. Bir fikrini karşındakine dikta edemeyince hemen karşısında gibi lansettiğin saçmalıkları sıralıyorsun. Ben sana tanrı iyidir mi dedim ? ya da çatalı hangi elinle tuttuğunu umursadığımı mı düşünüyorsun.
İstersen kıçınla ye yemeğini.

Tuncay : Ben hayatın bir oyun olduğunu söylüyorum sense değil diyorsun. Çok nadiren içten
olabildiğimiz anlar dışında biz bile bu oyunu kendi aramızda sürdürüyoruz. Ben beni içine sokmaya
çalıştığın daha doğrusu bizi içine sokmaya çalıştığın hayatın bir oyundan ibaret olduğunu söylüyorum.

Burçak bir saniye düşündü, : Peki bu kabul edilebilir bir durum ikna oldum . şimdi bu oyun
kelimesinden yine hangi kurguna varmaya çalışıyorsun ?

Tuncay onayını aldıktan sonra artık coşmuştu. Bazen konuşma düşüncenin önüne geçer. Kişi
düşündüğünü konuşacağına konuştuğunu düşünmeye başlar ve bir anda aklında olmayan düşünceler
dilinden dökülmüş olur. Tuncay işte bu anlarından birini yaşıyordu. Kontrolü artık tamamen
bırakmıştı.

Tuncay : Hayat bir oyundan ibaret şimdi beni iyi dinle ben bu oyunu istediğimiz gibi yazabileceğimizi
söylüyorum. Şu dakikadan itibaren yeryüzünün en sinsi oyununa başlayacağız. Oyunumuzun adı hala
hayattayım.

1. Kural kimsenin bir oyunun parçası olduğunu anlamasına izin verme.
2. Kural insanlara yaptırmak istediğini yaptırırken bunun kendi istekleri olduğunu düşünmelerini
sağla yani bir insanın bir fikrini benimsemesini istiyorsan o fikri onun telafuz etmesini
sağlamalısın. Buna çok ihtiyacımız olacak çünkü oyunumuz insanları da kapsıyor. Ve onları
dilediğimiz gibi kullanabilmek için her türlü tekniği kullanmalıyız.
3. Kural gerçek yaşantımızı kimse bilmeyecek. Ne yaparsak yapalım kimse ama kimse bundan
haberdar olmayacak. İki kişilik bir dünya kuracağız ve oyunumuz bu dünyanın yeryüzüne
açılan penceresi olacak.

Burçak artık ne hissedeceğini bilemiyordu yorgun bir edayla : Neye güveniyorsun?

Tuncay : şaka mı yapıyorsun tabi ki cesaretimize

Burçak : bak gönlümü almayı iyi biliyorsun. Şimdi yine benim dilimden konuşmaya başladın. Bu
hoşuma gitti. Ama halen daha oyunun ne olduğunu söylemedin, yoksa kendin de mi bilmiyorsun.

Bunu söylerken artık iyice gülümsemeye başlamıştı. Devam etti : bu bir oyun olduğuna göre bir
puanlaması, derecelendirmesi gibi şeyler de olmalı yanılıyor muyum ?

Tuncay burçağın ellerini avuçlarının içine aldı dudağına küçük bir öpücük kondurup : öldürdüğümüz
her kadın ve her erkek için ve her hayvan için törenler düzenleyeceğiz. Puanlaması yok tıpkı
Hindistanlılar gibi oyunumuzun bir kazananı veya kaybedeni olmayacak sadece oynayacağız.

Burçak ellerini çekerek : öldürdüğümüz derken ?

Tuncay : Evet öldürdüğümüz. Bu güne kadar onlarca hayvanın ölümüne sebep olduk ama bir saniye
durup düşünmedik, bundan sonra da insanların hayatıyla oynayacağız.

Burçak Tuncay'ın ciddi olduğunu görünce iliklerine kadar donduğunu hissetti. Şu an buna bir son
vermeliydi ama gayet iyi biliyordu ki o da bu oyunun bir parçası olmak üzereydi.

Burçak : Bu gerçekten delilik, sen ipin ucunu iyice kaçırdın.


Tuncay : Çok ciddiyim, bugüne kadar onca hayvanın ölümüne sebep olurken bir dakika bile
düşünmedin neden ? evrimde insandan geride oldukları için mi ? o zaman insanlar da kendi içinde
farklılık gösteriyor. Geri zekalıları yiyelim ya da kısa boyluları ya da küçük memelileri sen belirle. Sence
evrimde ulaşmamız gereken nokta neyse bunun altında kalan insanlardan kendimize ziyafet çekelim.

Burçak : Bir şeyi atlıyorsun yasalar bir ineği yemene ses çıkartmaz ama bir insanı yemene izin vermez!

Tuncay : Atlatırız inan bana, iyice planlanmış bir cinayeti kimse çözemez.kurguları ben yaparım sen
sadece yanımda ol. Hem ne kadar büyük birşeyi paylaşıyor olacağımız bir düşünsene,

Burçak : Bilmiyorum bahsettiğin şey çok ama çok uçuk. Doğru hayat bir oyun olabilir. Doğru
gerçekten de nihilistler haklı olabilir hayatta hiç bir şeyin bir değeri yoktur belkide insan hayatının bile.
Kuralları istediğimiz gibi esnetelim ne bilim sabah akşam sevişelim ya da uyuşturucu takılalım. Neden
bir insanı öldürmek isteyelim ki hem ?

Tuncay : kendimize hayatın ne kadar değersiz olduğunu göstereceğiz, biz bir bakıma varoluşu
yok ederek açıklayacağız. Yıllardır içinde tuttuğun o mesajı yüksek sesle dilegetirebilirsin. Biz yok
edeceğiz. Biz ontolojik cinayetler işleyeceğiz!

Burçak artık konuyu kapatmaya yönelik bir çıkış yapması gerektiğini fark etti. Bunun en iyi
yolunun tuncayı yermek olduğunu çok iyi biliyordu : "Süper muhteşem de bir başlık bulmuşsun, felsefe tarihine geçmen an meselesi artık" .

Tuncay : Kes dalga geçmeyi

Burçak : Nasıl geçmeyeyim bir düşünsene ontolojik cinayetler offf ne havalı bir cümle. Eğer insanlar
bunu bilmeyecekse oyunun asıl amacını asla kavrayamacaklarsa neden bu kadar havalı bir isim
verdin ? beni mi etkilemeye çalışıyorsun şimdi de

Tuncay : Ben ciddiyim

Burçak : farkındayım

Tuncay : Sonuç ?

Burçak :düşüneceğim, sakın tek laf daha etme bu gece kafayı iyice çekip uzanıp yıldızları seyretmek
istiyorum. Bunu yaparken bugün konuştuklarınımızı da düşüneceğim. Unutma bu bile çok büyük bir
lutüf!