Düşünce sarmalları, mantık kurguları tamamıyla birer illüzyon
sanki. Ahlaki anlamda kurduğumuz tüm tümevarımlar
birer varsayım. Geçmişte yaşandığını düşündüklerimizden, inandıklarımız
(öğrendiklerimiz) üzerinden, yani bizlerden öncekilerin deneyimleri üzerinden yapılan
çıkar(fayda) odaklı kuramlar. Peki, kimin çıkarı(faydası)?
Belirli bir sınıfın mı? Yoksa türümüzün mü? Tüm insanlığın
mı? Tüm canlıların mı? Kimin?
Ve kimin olduğunun ne önemi kalır, eğer ki bu çıkar
sahipleri şu an dünyada değilse? Bireyin çıkarına yani benim çıkarıma hizmet
etmediği kesin olan normlar üzerinden, bireyin anlamına ulaşmaya çalışmak?
Ahlak bütünüyle çıkar amaçlıysa ve bu benim çıkarım değilse?
Defolsun ahlak, din, adabı muaşeret, toplum mimarisi, toplumu dönüştürme
çabaları…
Mantık kurguları üzerinden varılan tümler bana analitik
düzlemde hiç bir şekilde ayakları yere basmayan temelsiz sarmallarmış gibi
geliyor. "Anlam"ı neden sonuç ilişkisiyle aramaya çalışmak!
Anlamı
duyuların ötesinde(duyuları da analiz ederek) analitik düzleme çıkartmak,
diyalektik anlam arayışları, Kartezyen yöntem ve doğanın taklidi, ama insan
gibi taklidi yani “rekonstrüksiyon” Yöntem ne olursa olsun, yöntemli bir şekilde düşünceleri inşa etmeye çalışmak tamamıyla bir görünüm değil midir? Eğer ki başlangıç noktası olamayacaksa elimizde, bu mantık kurguları da dahil olmaz üzere tümü anlık değil mi? Sizler yazılı olarak hatırlanır kıldığınız için mi kalıcı olacak zannediyorsunuz ?
Sokrates’ten beri ideal insana, doğru ahlaka, bireysel
erdeme ulaşmaya ve bu doğrultuda insanlığı ve toplum yaşamını inşa etmeye
çalışıyoruz. 2500 yıl geçti ve bu kadar acıdan sonra halen daha bu çabanın
sürdürülmeye çalışılması… Bir sonrakinin bir öncekinin yanlışlarını (insanlığın
çıkarlarına karşı olduğunu düşündükleri mantık kurguları) düzeltmek istemesine
ne demeli? Tüm gelen toplum mimarları bir öncekinin hatalarını düzeltmeye
çabalıyorsa aslında geçmişe doğru çağ aşırı, birbirlerine dönmüş olmuyorlar mı?
Ve bu işgüzarların hiçbir zaman göremedikleri, aslında toplumun belirli
doğrular ekseninde, mantık kurgularıyla belirlenen yaşam şekillerine uyum
sağlayamadığı gerçeği, insanın evcilleştirilememesi!
Sokrates erdemli insanların bir arada yaşamasında görüyordu
evrensel mutluluğu, olmadı ve bu düşünce sonunda gitti dinleri yarattı.
Sosyalistler eşitlik peşinde koştular ancak yine bütün
insanlığa zarar verdiler, kitlesel katliamlara sebep oldular. Farklılıkları, yani benim yegâne duygu
kaynağımı elimden almaya çalışıyorlar. Birbirinin eşiti briket taşlarına
dönüştürmek istiyorlar bizleri ve hiç yüzleri kızarmadan da özgürlüğümüz için
mücadele ettiklerini söylüyorlar. Ben iyi bilirim sizlerin özgürlük
anlayışınızı, sizler için ve bütün tüm dindarlar için özgürlük, elinde
başkalarının özgürlüklerini kısıtlayacak yetkinin olmaması anlamına gelir.
Demokratlara ne demeli?
Rousseau’nun talebelerine. Kölenin, efendinin hizmetinde, özgür ruhlardan
intikam aldığı bir dünya inşa ettiler.
Yeşilciler, Feministler, Hegelciler, Post-Platoncular, Post
yapısalcılar, Marksistler, Yahudiler, Turancılar, Ümmetçiler...... Eğer ki bir kişinin kendi mantık kurgusu ile vardığı
sonuçlar tüm insanlığa mâl edilebilecek olsa sizlerin tek olmanız gerekmez
miydi? Tüm insanlık, sizlerin inşa etmek için verdiğiniz savaşlarla kendi
türünün bile sonuna doğru gitmiyor mu? Bir kez ama bir kez olsun, dışarıdan nasıl göründüğünüzü düşündünüz mü? Ben söyleyeyim, düşman gördüğünüz, dünyadaki mutsuzluğun kaynağı olduğunu düşündüğünüz ideoloji için ne düşünüyorsanız sizler de aynı bu şekilde görünüyorsunuz onun gözünde.. Ama o yanılıyor değil mi? Ama siz yanılmıyorsunuz!
Olmadı, olmuyor, olmayacak….. Toplum mimarisine inanmış,
inançlı ideoloji sahipleri, yeter artık! Düşün insanlığın yakasından! Kendi
sefil hayatlarınıza anlam kazandırabilmek adına yetmedi mi artık bu yeryüzüne
ektiğiniz kötülük tohumları? Sizin tohumlarınız çürük ve ekinleriniz bizler
için her seferinde zehir oluyor…