Bir an önyargılarınızdan sıyrılıp bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim. İslam’da
Zikrin, tüm alt anlamlarıyla birlikte Dionysosçu sanat anlayışının en son
temsilcilerinden biri olduğunu hissedeceksiniz.
Sanat nedir, dans nedir, müzik nedir ve melodinin şarkı sözlerine hapsedildiği
modern müzik nedir? Müziğin, doğanın bize hissettirdiği o benzersizlik
hissi olduğunu mu unuttuk? Yoksa bizlere neyi ve nasıl dinlememiz gerektiği mi
öğretildi? Yoksa kulaklarımız ve bedenlerimiz terbiye edildi de bizler mi bunun
bilincine varamadık?
Dans sanatı ve özellikle toplu şekilde yapılan dans sanatı. Yunanlı
bilgeler dansla ilgili şunu söylerler: Toplu şekilde yapılan dans gösterisinde
insanların nasıl birlikte ahenk içinde hareket ettiğini görürüz ve bu bize
türümüzün devam edeceğinin sonsuz anlamını bir anda hissettirir… Peki zikir de
sizlere de, bu ahenkle yani doğamızdan geldiği şekliyle, birlikte hareketin ahengiyle,
bir danstan aradığınızı vermiyor mu?
Ya sonsuzluk tanımı? Daha doğrusu Spinozacı tabirle, sonlu sonsuz, sonlu
varlıkların an içinde yaşadıkları sonsuzluk hissi… Metafizik duygular, sanat ve
aşk..
İbni-Arabi'nin ehl-i nazar dediği ve sadece nesnel dünyayı yorumlamakta
muvaffak olabileceğini, ama metafizik konularda her daim insanı sınırlandırıp
öğretilenler perspektifinde hissetmesine sebep olacağını bildirdiği bakış
nedir?
Freud'un iç gülerimiz olarak çözümlediği, sonraki yüzyılda günümüz
post-modern insanın da temellerini oluşturan Freuden psikiyatrinin
evcilleştirmeye çalıştığı mefhum nedir?
Nietzsche'yi Wagner müziğinden uzaklaştıran neydi?
Schopenhauer "sanat, hayatın tek bir kesitinden bütün varoluşu
açıklama çabasıdır" derken neyi kastediyordu?
Shakespeare'i dünyanın en büyük filozofları arasına katan nedir? Modern
Shakespeare yorumlarında bize yavan gelen nokta nedir?
Ve en önemlisi bunca medeniyete, sunulan bunca modern imkânlara rağmen,
uğruna ne kadar güzel canlarımızı verdiğimiz koskoca Rönesans’a rağmen, İslam
coğrafyasının bir türlü evcilleştirilememesinin nedeni nedir?
İşte tüm bunların cevabını belki de bu videoda bulabiliyorum... Orta doğuda yaşayan insanlar belki bizlere çok
acımasız gelen bir yolla gösteriyorlar, insani güdülerin, sonsuzluk arayışının
her daim baki kalacağını. Bizler seküler bakış açısını kazandırmaya çalıştıkça
onlar zikre sığınacaklar…Bir anlamda onlar tabiat anaya, Rablarına sığınacaklar, tıpkı eskilerin tanrı Dionysos’a sığındığı gibi….
Yaşadığım coğrafyaya her kalktığım gün minnet duyuyorum.. Bu coğrafyadan
çıkmıştır yeryüzünün en insancıl düşünceleri, doğayla en barışık yaşamlar.
Homeros bu topraklarda yaşamıştır her şeyden önce, bu bile öncüsüdür bütün
yaşamlarımızın… Doğadan feyz alınarak yaratılan yüceler hep bu coğrafyadadır.
Kimsenin aklında yokken, bizlerin içindeki düalizme ışık tutan şaraba tapmak bu
topraklarda gelişmiştir.., Şarabın, insanın içindeki tanrısallığı ya da titanlığı
deşifre edeceğini, ege sularına bakan insanlar anlamıştır ve doğurmuştur Zeusun
baldırından Dionysosu
İslam coğrafyası, narsisistik duygularının zedelenmesi bir yana, bir
nedenden daha isyan ediyor. Anti modernizm kavgasını ezilmişliğiyle birlikte
veriyor ve Zikir bu anti modernizm haykırışının bence en güzel fenomenidir.
Bana zikirle eşdeğer gelen bir diğer dans vardır, Stravinsky’nin “The rite
of spring” balesi..
İki dansı birlikte seyrettiğimde doğamıza uymanın, bizleri nasıl da büyük
hazlar içinde bıraktığını görebiliyorum… Sanki Zikir ve The rite of spring bizlere aynı
şeyi anlatıyor, doğamızı…