10 Şubat 2015 Salı

Toplum Mimarisi

Düşünce sarmalları, mantık kurguları tamamıyla birer illüzyon sanki.  Ahlaki anlamda kurduğumuz tüm tümevarımlar birer varsayım. Geçmişte yaşandığını düşündüklerimizden, inandıklarımız (öğrendiklerimiz) üzerinden, yani bizlerden öncekilerin deneyimleri üzerinden yapılan çıkar(fayda) odaklı kuramlar. Peki, kimin çıkarı(faydası)?

Belirli bir sınıfın mı? Yoksa türümüzün mü? Tüm insanlığın mı? Tüm canlıların mı? Kimin?
Ve kimin olduğunun ne önemi kalır, eğer ki bu çıkar sahipleri şu an dünyada değilse? Bireyin çıkarına yani benim çıkarıma hizmet etmediği kesin olan normlar üzerinden, bireyin anlamına ulaşmaya çalışmak?

Ahlak bütünüyle çıkar amaçlıysa ve bu benim çıkarım değilse? Defolsun ahlak, din, adabı muaşeret, toplum mimarisi, toplumu dönüştürme çabaları…

Mantık kurguları üzerinden varılan tümler bana analitik düzlemde hiç bir şekilde ayakları yere basmayan temelsiz sarmallarmış gibi geliyor. "Anlam"ı neden sonuç ilişkisiyle aramaya çalışmak! 
Anlamı duyuların ötesinde(duyuları da analiz ederek) analitik düzleme çıkartmak, diyalektik anlam arayışları, Kartezyen yöntem ve doğanın taklidi, ama insan gibi taklidi yani “rekonstrüksiyon” Yöntem ne olursa olsun, yöntemli bir şekilde düşünceleri inşa etmeye çalışmak tamamıyla bir görünüm değil midir? Eğer ki başlangıç noktası olamayacaksa elimizde, bu mantık kurguları da dahil olmaz üzere tümü anlık değil mi? Sizler yazılı olarak hatırlanır kıldığınız için mi kalıcı olacak zannediyorsunuz ?

Sokrates’ten beri ideal insana, doğru ahlaka, bireysel erdeme ulaşmaya ve bu doğrultuda insanlığı ve toplum yaşamını inşa etmeye çalışıyoruz. 2500 yıl geçti ve bu kadar acıdan sonra halen daha bu çabanın sürdürülmeye çalışılması… Bir sonrakinin bir öncekinin yanlışlarını (insanlığın çıkarlarına karşı olduğunu düşündükleri mantık kurguları) düzeltmek istemesine ne demeli? Tüm gelen toplum mimarları bir öncekinin hatalarını düzeltmeye çabalıyorsa aslında geçmişe doğru çağ aşırı, birbirlerine dönmüş olmuyorlar mı? Ve bu işgüzarların hiçbir zaman göremedikleri, aslında toplumun belirli doğrular ekseninde, mantık kurgularıyla belirlenen yaşam şekillerine uyum sağlayamadığı gerçeği, insanın evcilleştirilememesi!

Sokrates erdemli insanların bir arada yaşamasında görüyordu evrensel mutluluğu, olmadı ve bu düşünce sonunda gitti dinleri yarattı.

Sosyalistler eşitlik peşinde koştular ancak yine bütün insanlığa zarar verdiler, kitlesel katliamlara sebep oldular.  Farklılıkları, yani benim yegâne duygu kaynağımı elimden almaya çalışıyorlar. Birbirinin eşiti briket taşlarına dönüştürmek istiyorlar bizleri ve hiç yüzleri kızarmadan da özgürlüğümüz için mücadele ettiklerini söylüyorlar. Ben iyi bilirim sizlerin özgürlük anlayışınızı, sizler için ve bütün tüm dindarlar için özgürlük, elinde başkalarının özgürlüklerini kısıtlayacak yetkinin olmaması anlamına gelir.

Demokratlara ne demeli? Rousseau’nun talebelerine. Kölenin, efendinin hizmetinde, özgür ruhlardan intikam aldığı bir dünya inşa ettiler.  

Yeşilciler, Feministler, Hegelciler, Post-Platoncular, Post yapısalcılar, Marksistler, Yahudiler, Turancılar, Ümmetçiler......  Eğer ki bir kişinin kendi mantık kurgusu ile vardığı sonuçlar tüm insanlığa mâl edilebilecek olsa sizlerin tek olmanız gerekmez miydi? Tüm insanlık, sizlerin inşa etmek için verdiğiniz savaşlarla kendi türünün bile sonuna doğru gitmiyor mu? Bir kez ama bir kez olsun, dışarıdan nasıl göründüğünüzü düşündünüz mü? Ben söyleyeyim, düşman gördüğünüz, dünyadaki mutsuzluğun kaynağı olduğunu düşündüğünüz ideoloji için ne düşünüyorsanız sizler de aynı bu şekilde görünüyorsunuz onun gözünde.. Ama o yanılıyor değil mi? Ama siz yanılmıyorsunuz!

Olmadı, olmuyor, olmayacak….. Toplum mimarisine inanmış, inançlı ideoloji sahipleri, yeter artık! Düşün insanlığın yakasından! Kendi sefil hayatlarınıza anlam kazandırabilmek adına yetmedi mi artık bu yeryüzüne ektiğiniz kötülük tohumları? Sizin tohumlarınız çürük ve ekinleriniz bizler için her seferinde zehir oluyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder