7 Şubat 2015 Cumartesi

Bir evliliğin anatomisi: Türkler ve Kürtler.

Türkiye, kendimi bildim bileli garip(?) bir şekilde yapılmış bir evliliği çağrıştırırdı. Son zamanlarda siyasal konularla ilgili biraz kafa yorduğumda, neden on yıllardır Türkiye’ye bu gözle baktığımı daha iyi anlamaya başlıyorum. Romantizmin doruklarına çıkıp Türk-Kürt meselesine medeni hukuk çerçevesinde bakma isteği gütmüyorum bunu baştan söylemeliyim. Aksine sonu baskı, zulüm ve cinayetle, ceza hukuku mahkemelerinde biten bir evliliktir benim gözümde canlandırdığım..

Hikâye genç ve yeni yeni batılılaşan bir Türk gencinin,  çıkan büyük çatışmalar sonunda öksüz kalmış dindar Kürt kızıyla konuşup, birlikte mücadele etmeye ikna etmesi ve sonrasında zorla nikahına almasıyla başlıyor. Burada neden Türkler erkek ve neden Kürtler kadın sorusunu soran olursa şöyle diyebilirim, bu İslam Tanrısının cinsiyetinin olmamasına rağmen neden hep erkek olarak düşünüldüğü gibi bir bakış açısıdır, yani bin yılların getirdiği,ezen güçlünün erkek, ezilen güçsüzün kadın olmasıyla ilişkili. Ama 21. yy Batısında yavaş yavaş da olsa bu bakış değişiyor değil mi? Gerçi onların tanrısı zaten erkekti unutmuşum. Dileyen kadın ve erkeğin yerini değiştirebilir. Yine de bu metaforu cinsiyet ayrımcılığına indirgeyenler az öteye gitsin, yazı bitince geri gelsin.

Uzun uzun cumhuriyetin kuruluşu, din kılıfına bürünmüş Kürt isyanları ve bunların vahşi bir şekilde bastırılışına anlatamam. Zaten ne tarih bilgi birikimim ne de bu yaşananları anlama istencim buna müsaade etmiyor. Ben günümüz Türkiye’sinde bu evliliğin geldiği noktayla ilgilenmek istiyorum.

Biz Türkler, karısını sürekli aldatan, kazandığı parayı orada burada çarçur eden ve buna isyan eden karısını da susturmak için sürekli döven bir erkek gibiyiz. Kadın boşanmak isterse buna müsaade etmeyen ama bunun yanında tavırlarında da hiçbir şekilde değişikliğe gitmeyen pis bir adam çağrışıyor gözümde.

Aslında çok farklı Türk tipleri olmasına rağmen Kürtlere davranış hep benzer bakış açısıyla olmuştur ki zaten güçsüze şiddeti uygulayan sadece belirli sosyal çevrelerdeki insanlar olmuyor, her sosyal sınıf, konu kendisinden güçsüze baskı uygulamak olunca benzer araçlara başvuruyor.Genel olarak Türklerin bakış açısı bu evliliğin bitmemesinden yana (ki ben de buna dahilim)  ve bitmemesi için hepsinin kendi siyasal görüş ve sosyal yapılarına göre haklı(?) sebepleri var. 

Örneğin bir kısmı namus olarak görüyor bu evliliği. Eğer boşanırsa eski eşinin başka bir hayat yaşayacağı gerçeği onu yiyip bitiriyor. Bu nedenle hiç sevmemesine rağmen onu evde zorla tutuyor. Onun da kendisini sevmediğini biliyor ve bu nefret her geçen gün büyüyor hatta tiksintiye dönüşüyor. Ama işte öğretilmişlikler var ya işte ah o öğretilmişlikler, her ikisinin de hayatını zindana çeviriyor, daha çok ezilenin tabi. Hadi milliyetçilik ve konuyu namus çerçevesinden bakan erkeğin kendi yaşamını zindana çevirmesini, kendi sorumluluğu olarak görebiliriz ama ya diğer taraf? Yazık değil mi?

Bu adi adam biraz daha medenileşmiş olursa durum değişmiyor ama sebepler değişiyor. Eşini sevmiyor, eşi onu sevmiyor, artık birlikte yaşamak istemiyor ama adam asla müsaade de etmiyor ayrılığa. En az konuya namus meselesi ekseninde bakan sefil kadar haklı sebepleri oluyor bu medeni adamın da. Sen diyor, benden boşanırsan eğer diyor, tek başına yapamazsın . Benim sana kazandırdığım seküler bakış açısını bırakır tekrar yobazlığa dönersin. Hem zaten senin elinden bir iş gelmez ki, dünya çok kötü seni hemen parçalarlar, kullanırlar seni, eski karımın, çocuklarımın annesinin bu hale düşmesine göz yumamam, hayır boşanamayız. Kadın itiraza devam ederse, primat doğasına dönüyor ve o da şiddete başvuruyor hemen!

Ben hayatım boyunca hiç oy kullanmadım. Gerçi yalan olmasın bir kez kullandım o da cumhurbaşkanını halk seçsin mi oylamasıydı. Kullanmayacaktım aslında ama seçim günü balkona çıkmıştım ve şöyle bir etrafa bakınmıştım. Sonra kendi kendime, hayır cumhurbaşkanını bu halk seçmesin, bu halkın iyi bir insanı seçme ihtimali yok. Yazı turayla seçelim, piyango yapalım ama bu halk seçmesin! Sanırım bu seçimde alışkanlıklarıma bir ara vereceğim ve HDP’ye oy vereceğim. Nedeni ise işte bu evlilik ve bu evliliğin bitmemesini istemem. Bu mutsuz evlilikte bir üçüncü tip var çünkü ve ben kendimi o tipte görüyorum.

Aileleri zorla evlendirmiştir gençleri. Ancak bir bakmışlardır ki dünyaya bakışları, hayatı yorumlayışları birbirlerine çok benziyordur.  Bu koskoca adi dünyayla tek başına mücadele etmekten korkmaktadır erkek ve eşine, eşinin mücadele azmine ihtiyacı vardır varoluş serüvenine devam etmek için. Yıllarca delikanlının ailesi kızı hep ezmiştir ve bizim delikanlı kendi sümsük metotlarıyla buna dur demek istemiştir, ama başaramamıştır. Kız artık ondan boşanmak istemektedir ve adam bu evliliğin bitmemesinin tek yolunun, artık biraz da kızın söylediklerine kulak kabartmak olduğunu bilmektedir. Kıza özgürlüğünü vermelidir, hatta kendi iradesini de ona teslim etmelidir, son bir şans olarak ona: Tamam her şey senin istediğin gibi olsun, yine de düzelmezse o zaman boşanırsın ve ben de bu hayatla tek başıma mücadele ederim, tıpkı senin gibi. Artık senin istediğin gibi yaşayalım, hiç umudum yok ama yine de bu son şansımı kullanmak istiyorum….



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder