Türkiye Cumhuriyeti’nin ve diğer ulus devletlerin temelini
çok büyük bir hile oluşturur. Ancak bir tek bizim ülkemizde, bu hile, en duru biçimiyle kurucu meclis tarafından,
korkulacak kadar büyük bir dürüstlükle ifade edilmiştir. “EGEMENLİK KAYITSIZ
ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” işte budur biz özgür ruhlara cehennem azabını yaşatan
fikir. Ne demek ister bu noktada egemen bu sözle?
Aslında bunu anlayabilmek için, daha doğrusu derinliğiyle ve
bu söylevin bütün amacını zihnimize deşifre edecek şekilde okuyabilmek için,
Hobbes’un Leviathan kitabını layıkıyla incelemek gerekiyor. Bu kitabı burada
yorumlamaya kalkmak, hele hele ulus devlet modeliyle günümüze yaptığı etkileri serimlemek
en az 3 Leviathan yazmaktan uzun sürer. Sadece bu kitabın temel mottosunun, “güçlü
devlet olgusu, insanların genel barışı için şarttır ve güçlü devletin
başında güçlü bir egemen ideası zorunluluktur” olduğunu söylesek yeridir.
Gelelim canım güzel ülkeme ve onun kurucularına. Öncelik
ülkemin güzel kurucularının (ki ben bu noktada iyi niyetlerinden kısmen şüphe
duymuyorum), türlerinin devamı için, diktatör bir devletin tek seçenek olduğu
savını öne süren Hobbes’tan ne kadar etkilendiklerini görmeliyiz. Leviathan’da, güçlü devletlerin barışı
getirmek için şart olduğu ve dünya barışının da ancak güçlü devletlerin kendi aralarında yapacakları sözleşmelerde yattığı söylenir.(Foucault toplumu savunmak gerekir
kitabında bunun tam tersini, güç eşitliğinin savaşın tek nedeni olduğunu çok
güzel açıklar) Zaten Hobbes bu savını “Yurtta
sulh cihanda sulh” cümlesiyle belirtmiştir ki eminim bu cümle hepinize çok tanıdık
gelmiştir. Ayrıca Hobbes yine bireylerin mülklerinin, onların mutluluk kaynağı
olabileceğini ve yine mülklerinin güvencesinin, adaleti sağlayacak güçlü bir
devlet olduğunu olumlar. Bunu da “adalet mülkün temelidir” e götürür… bu da tanıdık
gelmiş olmalı.
Ancak Hobbes en büyük özgürlük düşmanlığını, egemenlik kavramında
yapar. Egemenlik kayıtsız şartsız bir kişide olmalıdır der ve o zaman için (Aydınlanma
öncesi, Rönesans sonrası dönem) 3 şekilde bunun mümkün olduğunu söyler. Onun
tercihi olan mutlak monarşi, sonra aristokrasi ve en nihayetinde de
demokrasidir bu 3 yönetim biçimi. Bizler demokrasi altında yaşayan ve
egemenliğimizi kayıtsız şartsız millete teslim edenler işte bu hilede
aramalıyız , her sabah kalktığımızda
içimizi, ruhumuzu ezen tutsaklık hissini.
Kestirmeden söylemek gerekirse, EGEMENLİK (yani mutlak iktidar) kayıtsız şartsız (hiçbir şekilde itiraza mahal vermeyecek şekilde) milletin (kesinlikle bireyin değil, çoğunluğun) seçtiği kişidedir. Yani Millet sadece kendisindeki egemenliği, bir şahsa ya da kuruma teslim etmekle görevlidir. Bunun mutlak monarşiden tek farkı, kralın dönem dönem seçimle başa gelmesidir ki zaten aslında seçenekler arasından yapılan seçimler, seçenekleri siz belirlemediğiniz sürece seçim değil kaderdir.
Kestirmeden söylemek gerekirse, EGEMENLİK (yani mutlak iktidar) kayıtsız şartsız (hiçbir şekilde itiraza mahal vermeyecek şekilde) milletin (kesinlikle bireyin değil, çoğunluğun) seçtiği kişidedir. Yani Millet sadece kendisindeki egemenliği, bir şahsa ya da kuruma teslim etmekle görevlidir. Bunun mutlak monarşiden tek farkı, kralın dönem dönem seçimle başa gelmesidir ki zaten aslında seçenekler arasından yapılan seçimler, seçenekleri siz belirlemediğiniz sürece seçim değil kaderdir.
Şimdi daha anlaşılır okunmalıdır, meclisimizin ve
demokrasimizin özünü….
Bu noktadan sonrası sizin, efendinizle olan aşkınıza kalıyor….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder