9 Aralık 2015 Çarşamba

İlk şairi getirin bana!


Buğdayı ilk evcilleştiren insanı hep merak etmişimdir. O ilk dehayı, o ilk meraklı ve bütün bilim insanlarının atasını. Adını sanını bilmeyiz onun ki zaten o zamanlar belki ad bile yoktu kim bilir…

“Neden bu kadar önemli o ilk buğdayı bulan kişi” sorunun cevabı için koskoca antropoloji kitapları yazılmıştır, buğdayı evcilleştirmenin bütün toplum yaşamımızın başlangıcı olduğu üzerine. Evet şehirler, mekanik teknoloji hep o ilk evcilleşen buğday yüzünden olmuştur. Bugünümüze olan etkilerine bakıldığında sevmeli miyiz o adamı, yoksa lanetler mi yağdırmalıyız bunu hiçbir zaman bilemeyiz sonuçta yine sadece karar ve ikna üzerine yürüyen sonsuz paradoksal toplum bilim tartışmalarının içinde buluruz kendimizi.
Benzer hissiyatları ilk mağara resmini yapan plastik sanatçısı, ilk yerleşkesini kuran peyzaj mimarı için de duyumsuyorum ve anlamaya çalışıyorum hangi evrimsel süreç, insanları bu edimlere sürüklemiştir diye.

Bu öncü insanları, daha havalı bir kelimeyle ifade etmek istersek avangart ruhların bana yansımasını, klasik batı düşüncesiyle “fayda ve zarar” düzleminde değerlendirmeyi bırakalı çok zaman geçti kendi adıma. Onları anlama isteği ise sonu gelmez bir çaba olarak Lim X --> sonsuz giderken uğraştığım sonsuz hakikat arayışından biri olarak benimle daim olacak. Onların edimlerinin üzerindeki sır örtüsünü kaldırmayı başardıkça belki de Nietzsche’nin hakikatin herhangi bir örtü kaldırarak ulaşılabilinecek bir mefhum olmadığını belirtirken ne demek istediğini idrak edeceğim.  Çünkü kaldırdığım her örtü gidip başka bir hakikatin üstünü örtecek ve ben hakikate ulaşma adına sadece örtülerle muhatap olacağım.

Bu avangart ruhları kendime olan faydayla anlamaya çalışmasam da yine de hepsinin ediminde maddi bir gerekçe bulabiliyor insan. Yani ilk resim belki de bir av planı içindi, buğdayı evcilleştiren bilim insanının da derdinin öz fayda olduğuna çok kolay bir akıl yürütme ile ulaşabiliriz.
Peki ilk şairin derdi neydi? İlk şiiri kim neden yazdı? Hangi ihtiyacı karşılamak için bu uğraşa kapılmıştı? İnsanların birbirleriyle iletişim için icat ettikleri dili, hangi amaçla yeniden düzenleyip kullanmıştı? Eğer ki her yenilik bir yaraya merhem olduysa, bir pharmakon ise, şiirin de sadece ruhlarımıza hitap ettiğini de düşünürsek, yoksa ilk şairden hemen önce mi o doymak bilmez ruhlarımızın ihtiyaçları ortaya çıkmıştı?

Noah Harari’nin “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens” kitabında, bizim buğdayı evcilleştirdiğimiz önermesine verdiği “hayır biz buğdayı değil, aslında buğday bizi evcilleştirmiştir, biz yaşamlarımızı buğdaya göre düzenlemişizdir, buğday bize göre değil” cevabına bir şerh koyarak katılmamak mümkün değil. O şerh de şu ki; buğdayın bizi evcilleştiriyor olduğu ve bize hükmettiği muhakkak ama o ilk kişi, işte O gerçekten buğdayı evcilleştirmişti. Buğday durduğu yerde duruyordu ilk edim O’ndan geldi ve onun evcilleştirdiği buğday sonrasında gelen tüm nesillere hükmetmeye başladı.  Acaba buğdayı ilk evcilleştiren ve sonrasında bizi buğdayın hükmüne teslime eden kişi gibi ilk şair de, bizi ruhlarımızın hükmüne teslim eden öncü müydü?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder