Tarih boyunca ilahi hayat (ilahiyat) hep yeniden doğuş
üzerine inşa edilmeye çalışılmıştır. Sadece semavi dinlerde değil bütün inanışlarda
bu kült en önemli yere konmuştur, inanç sistemlerinde. Hatta şu anda yeniden
doğuş mitinin Anadolu’daki en önemli sembolü olan Tanrı Dionysos için yazılmış
bir ilahiyi dinliyorum ve şiir kısmında Protogonon (iki kez doğan) sözü ve
peşine gelen trigonon (üç kez-defalarca- doğan) sözleri yazıma ilham oluyor.
Ne diyordum yeniden doğuşun ilahiliği… Anka kuşu gibi küllerinden
doğmak ya da Mesih İsa gibi bir gün yeniden dünyaya gelmek ya da Dionysos gibi
Zeusun baldırında yeniden doğmak ya da Budizm’deki gibi bir farenin kanını
ısıtmak için soluk almak ya da bütün semavi dinlerdeki gibi yaşama cennette
yeniden gözlerini açmak…
Ne çok öykünmüşüz biz Ademoğulları yeniden dünyaya gelmeye,
işlediğimiz bütün günahlardan arınıp tekrar bir bebek misali yaşama gözlerimizi
açmaya. Oysa bunun tek koşulunun önce ölmek olduğunu hep unutmuşuz. Terminoloji
ya da feylosof adları kullanılarak yazılan yazılardan hep tiksinmişimdir.
Özellikle o değerli düşünce insanlarını kendi dev aynası olarak kullanan
insanlar hep iğreti duygular yaratmıştır kalbimde… Haddi mi –ki benim bir
haddim var mı onu henüz bilmiyorum- aşarak söyleyeyim bu dev aynası,
fuarlardaki komikli aynaları çağrıştırmıştır her daim bana. Ama bu yeniden doğuş mitinde aziz Nietzsche’nin
adını anmak zorundayım. Ne anlatmıştı bize büyük düşünür? Tamamen kül olmazsa
eğer bir ateş, o kordan yanan ateş yeni bir ateş olmaz, bir önceki ateşin
devamı olur… Eğer ki yeniden doğmak bizler için bu kadar yüce ise –ki kurcalayın
kalbinizi gerçekten yüce- önce, bir önceki ateş sönmeli, ölmeli insan en
kestirmeden yeniden doğmak için…
O zaman idrak eder işte insan, ne kadar kutlu bir olaydır
halen daha nefes alabiliyorken ölebilmek.. Ölürken çektiğin acıların bir anda
anı olması, sanki başka bir ademoğlunun yaşadıklarıymışçasına onlara uzaktan
bakabilmek ve dalga geçebilmek… Belki de doğanın biz insanlara verdiği yegane
armağandır bu yeniden doğabilme kabiliyeti, belki de ölüm mefhumuna sahip tek
canlı olan insanın en büyük erdemidir yeniden doğuş… Hele bir de bu yolculukta,
bu ölüp yeniden dirilme yolculuğunda yani, bir rehberin varsa bir Nedret’in varsa..
Ne demişti şair? Böyle zamanlarda insan ağlamadan müzik dinleyemez….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder